30 Temmuz 2011 Cumartesi

Yumurtadan Civciv Çıkartan Sorular; TOP 10 !

Bazı sorular var ki gerçekten sorulduğunda 'hassiktir' diye düşünsem de kaçış yolunu bulamadan cevaplamak zorunda kalıyorum.. İşte ben o sorulardan, ÖSS'den de, finallerden de nefret ettiğimden daha çok nefret ediyorum! Ama gelin görün ki her gün en az birine de kesin maruz kalıyorum.. Şöyle bir nefes alıyorum, içimden sövüyorum ve cevap vermeye çalışırken sövmeye devam ediyorum.. Yani haberiniz olsun, aslında hepinize devamlı sövüyorum...

Mesela en kötülerinden bir tanesi ve beni en çok zorlayan soru: 'Baban ne iş yapıyor?' Allah da kahretsin o soruyu, doktor mühendis gibi bir şey değil ki tek kelimeyle cevap vereyim. Soru bir kere sorulmuştur ve gözümün içine bakıyordur soruyu soran hıyar cevap vermem için. Çaresizce düşündükten sonra başlıyorum anlatmaya çalışmaya : 'Immm ya yurt dışından granit getiriyo, hem piyasaya veriyo hem de kendisi inşaatlarla da ilgilendiğinden inşaatlarda da kullanıyo' Bunları anlatmaya çalışırken yeteri kadar çırpınmışımdır ki en boktan soruyu sorarlar hemen ardından: 'müteahhit mi yani?' ve benim için daha zor anlar başlar : 'yok ya öyle değil, kaba inşaatı başkaları yapıyo, babam dışını içini yaptırıyo, güzelleştiriyo ya böyle dizayn gibi, yani mimarla falan çalışıyo işte nebiliyim ya aman öyle bir şeyler işte ofh!'' Bana bu isyanı yaşatmanıza ne gerek var? Size ne benim babamın ne iş yaptığından! Hayır zaten anlatamıyorum, yarım yamalak öğrendiğin bu bilgi senin ne işine yarayacak ben onu merak ediyorum. Aslında ben anlatmaya başladığımda soran da pişman oluyo sorduğuna farkındayım ama ok yaydan çıkmış oluyo bir kere... TDK size sesleniyorum, bir el atın da şu babamın işine de tek kelimelik bir isim bulun be gözünüzü seveyim..

İkinci sırada gelen soru da kesinlikle 'Nerelisin?' On senelik arkadaşıma bile bir kere olsun sormamışımdır bu soruyu. Sanane abi nereliyim, burada yaşıyorum işte neyin peşindesin yani? Hayır bir de cevabı da beğenmezler  bu tür meraklı tipler. İstanbulluyum derim burun kıvırır ve sıradaki sinir bozucu soruda orada gelir: 'Bırak İstanbulu aslen nerelisin?' Ananın amından geliyorum töbeeeee... Yine başlıyorum kendimce çırpınarak anlatmaya 'Ya ben burda doğdum büyüdüm, babam da burda doğmuş büyümüş, zamanında dedemler Erzurumdan göçmüş gelmiş ama hiç alakamız yok ki orayla, babam da gitmez biz de. Neden Erzurumluyum diyim ki? Benim memleketim Kadıköy, kimliğimde de öyle yazıyo!' Bana şu kadar dili döktürünce başı göğe mi eriyo bilmiyorum ama sonunda cevaptan tatmin oluyorlar sanırım. Bu aralar da başka bir akın gelişti. Beni İranlılara, Hintlilere, Azerilere benzeten çok oldu da son bir iki haftadır yaklaşık 50 kişi Erzincanlımısın diye sordu. Acaba küfür gibi bir şey mi ki ben anlamadım?

Sıralama yaptığımızda üçüncü sıraya da kesinlikle, bir şey hakkında konuşurken birden lafımı keserek sorulan 'Burcun ne?' sorusu yerleşir. Lafım kesilmiştir zaten bi şalter atmıştır, ya sabır der 'KOÇ!' diyerek lafımı anlatmaya devam ederim ki o densiz tekrar 'aaaaa yükselenin ne peki?' diye devam eder. Yükselenine sokiyim senin bakışını atarak 'O da koç!' derim ki o anda zaten konu piç olmuştur, artık burçlar hakkında geyik dönmeye başlamıştır, geçmiş olsun. Aman ne boş konuşur herkes, yok akreplerin Allah belasını versin, yok ikizler dengesiz, yok bir daha ki sevgilim şu burçtan olsun falan böyle uzar gider de bitmez bir türlü. Yav tamam burç güzel şey de evde internetten kendininkini açıp bakınca güzel, sanane elalemin burcundan, banane senin sevgilinin burcundan! İnsanlar işte garib olay...

Dördüncü sırada da kesinlikle eve geldiğimde annemden gelen ve hiç bir zaman sekmeyen 'Nerden geliyosun?'  sorusudur. Eve zaten gelmişim, ölmemişim, kaçırılmamışım, yaralı falan da değilim. O zaman ilk sorunun bu olmasına ne gerek var, bi nasılsın de be kadın, ya da hoşgeldin falan ne biliyim vardır ilk gelene söylenen daha normal şeyler. Sonrasında gelen soru da bununla yarışır ama: 'Kiminleydin?' Ebenin.... Anneye küfredilmez oluyor sonra da.. 'Ahmetle, Mehmetle, sarı çizmeli Mehmet ağayla, Ayşeyle, Fatmayla, komşunun kızıyla... Napıcaksın anne?' Gelen cevabın tonlaması bile herzaman aynıdır 'Bu kadar konuşacağına düzgün cevap verseydin şimdiye konu kapanmıştı!' Hayır haksız da değil aslında, söylesem rahatlayacak ama uyuzluk işte yapacak bir şey yok..

Muhabbetin içinde sorulan 'Ben kaç yaşında gösteriyorum?' sorusu da beşinci sırada yerini alır, acımaz! Hayır neden uğraştırıyorsun beni, söylesen nolucak heyecanı mı kaçıcak yaşının? En beceremediğim şeylerden biridir yaş tahmini. Ne desem diye düşünürüm sallarım ama alakasız çıkar kesin ve inadına da uzatır karşıdaki, bidaha tahmin etmemi bekler nasıl bir fantaziyse. Yukarı mı aşşa mı onu söyle bari diye de çemkiririm hatta sonunda, yaşını bulurum da o da rahatlar ben de. İşin uyuz yanı yaşı umrumda falan da değildir, kendini neden böyle triplere sokarsın be adam yada kadın her neyse.. Bir de bana sen 17 18 yaşında gösteriyorsun derler ya ağızlarının ortasına bir yumruk atasım gelir işte ve bu bir gün olacak bak demedi demeyin..

Bir de bir soru vardır ki beyin fırtınası geçirtir de nafile, ama altıncı sırada yerini alır: 'Bende bir değişiklik var mı?' Bu soru bir kere gelmiştir ya, kaçarı yoktur bulacaksın ya da bulamadığın için tribi çekeceksin ki ikisi de katlanılmaz hal alabilir inanın. Düşünürüm, düşünürüm, düşünürüm..... Acaba saçımı ki? yok kaşı mı,? ya da ojesi? elbisesi mi yeni? yok yok yeni ayakkabı? lens mi takmış? Sonunda da hiç bir şey bulamam çünkü değişiklik varsa da önceki halini hatırlayamam ki değişikliği anlayabiliyim. Ben daha dün akşam ne yediğimi hatırlamazken benden bu büyük beklenti neden onu da çözemem bir türlü.. Sonunda gözümün içine bakıp benden cevap bekleyen insana bir şey söylemem gerekir ve...: 'ıııııımmm boyun mu uzamış senin?'  gibi birşey çıkar ve karşıdakinin yüzü düşer: 'hayır bir milim incelmişim nasıl farketmezsin?' Mal olurum, dumur olurum, kafamı duvarlara vurmak isterim ve evet hep tribi çeken de ben olurum lanet olsun ki..

Yedinci sıraya geldiğimizde bizi bekleyen soru, sevgilisiyle tanıştırdıktan sonra arkadaşımın bana sorduğu 'Yakışıyo muyuz?' sorusu olur kesinlikle.. Hayır ne dememi bekliyosun ki? Çocuk çok çirkin ayrıca hiç de yakışmıyosunuz falan dersem yüzüme bakmazsın ki bir daha, kıskandım sanarsın büyük ihtimalle. Ya da üzülürsün falan saçma sapan gereksiz yere ne gerek var. 'Çok yakışmışsınız cidden çok beğendim, ayrılmazsınız umarım, Allah bir yastıkta kocatsın' falan bilimum saçmalarım napayım. Aslında soran da gerçeği istemiyodur ki, bunları duymak için soruyordur. Kendi içinde çekişmeler var da onu gidermek için beni seçme arkadaşım, sonunda birinize söyliycem 'Bok gibisiniz' diye o olacak! (Bu kısımın yakınımdakiler için geçerli olmadığını söylememe gerek yok sanırım :) ) Neyse devam edelim o halde..

Sevgilin vardır, böyle sarılmış güzel bi an yaşıyorsundur, biraz da romantik belki.. Tam da orada bir soru sorar ki herşeyin içine sıçar ve o soruda sekizinci sıradadır: 'Beni seviyor musun?' E be gerizekalı, sevmesem o az önceki içine sıçtığın resimde neden olalım. Nasıl saçma bir sorudur ki bu hala çözemedim. Hep düşünmüşümdür 'Yoo sevmiyorum onu da nerden çıkardın?' falan desem, ama böyle ciddi şekilde, o zaman napacak acaba. E seviyo olmanın verdiği salaklıkla 'Seviyorum tabi' cevabını da veriyor insan. İlişkinin içinde insan hakkaten çok salak oluyor ya hale bak! Bu soruyu duyduktan sonra ilişki tekrar gözden geçirilmeli, bi ara falan verilmeli böyle gitmez..

Dokuzuncu sırada da, çocukluğumdan beri kabusum olan soru olsun istedim: 'Bir havuzu 2 musluk 3 saatte yarısından biraz fazlasına kadar dolduruyor ve bir muslukta 5 saatte boşaltıyorsa, muslukların hepsini açtığımızda havuzun 3/85 ini kaç saatte doldurur?' Allahda belasını versin o havuzun musluklarını açanında kapatanın da. Küçükken bile gördüğümde küfretmeye başlardım, yapamazdım da zaten bir türlü. Hele şu boşaltan musluğu hiç anlamam. Amacın havuzu doldurmaksa bir yandan neden boşaltıyosun? Çözemiyodum, mantığım almıyodu böyle deliriyodum ya.. Sorunun yazdığı kağıdı parçalayıp yere atıp üstünde tepinmek falan geliyordu içimden,şaka değil. Evet, çocukluğuma inmek lazım diye boşuna demiyorum..

Vee son yani onuncu soru da en saçmaları ki can dayanmaz: 'Kiraz yer misin?' Ya bu soru sorulur mu? Böyle bir soru olmaması lazım bir kere. 'Kiraz yemek' cümlesinin soru kalıbı olmaması gerekiyor sevgili Türkçemizde. Yenmezmi kiraz ya, kiraz candır!.. Herkesler yesin, herkesler sevsin..
Kirazlar hiç bitmesin..

26 Temmuz 2011 Salı

O Değil de Abi Kim Bu Yavuz Ya!!

Bütün saçma olaylar benim mi başıma geliyor, yoksa başkaları da böyle şeyler yaşıyor mu bilmiyorum ama gün itibariyle garip tecrübeler edinmeye hızla devam ediyorum. Hani diyorum ya; insanları, daha çok da erkekleri anlamıyorum diye, anlamıyorum abi valla anlamıyorum, anlayabileceğimi de hiç sanmıyorum.. Ama saolsunlar sayelerinde her geçen gün bir yaşıma daha giriyorum o ayrı..

Şimdi olay şu ki, her zamanki gibi eve dönmek için minübüse bindim, yanımda da arkadaşım.. Derken baktım 'o' da minübüse bindi. O' nun kim olduğunu sorucaksınız doğal olarak, onu da şöyle anlatiyim.. Oturuyoruz öyle lak lak falan derken bir kız geldi yanıma, ' abim bu mektubu sana gönderdi' dedi, elime pembe bir zarf sıkıştırdı. Evet adam üşenmemiş gitmiş bir de minik pembe zarfla kağıtta almış.. Vay amk derken açtım kağıdı şöyle bir yazı: ' Ben Yavuz, aramanı bekliyorum pişman olmiycaksın 05*********'  Bir kağıda baktım, bir kıza baktım, bir etrafımdakilere baktım, onlar bana baktı falan saçma sapan bir an yaşadık derken kağıdı geri verdim, al bunu geri götür dedim ve gönderdim.. Bir iki dalga geçtikten sonra bizim için konu orda kapanmıştı , ama başkaları için öyle değilmiş meğer...

Konu unutulmuş bambaşka geyikler dönüyordu ki birden biri geldi ve karşıma dikildi sap gibi.. Ben anlamsız bakışlar atarken bana ' Neden böyle yaptın?'  dedi, ama bildiğin trip atar şekilde.. ' Pardon? ' dedim, 'numaramı neden geri gönderdin?' dedi.. Öyle afallamışım ki cevap falan hak getire, yanımdakilerin onu kovmasıyla kendime geldim.. İşte bu neyin kafasını yaşadığı belli olmayan adam 'o' oluyor canlarım benim...

Neyse dediğim gibi bir baktım o da minübüse bindi.. Arkadaşımla birbirimize baktık ama sonra olabilir diye düşündük, bu araba bi bizim eve gitmiyo sonuçta dimi?. Biz tıngır mıngır giderken arkadaşım evine geldi ve indi haliyle, arkaya döndüm bi baktım o hala orda.. Belki de buralarda oturuyordur dedim döndüm derken ben de indim.. Evet tahmin ettiğiniz gibi o da inmişti ki aslında beni takip ettiğini ozaman anladım. Hassiktir 2 dk sonra evde olucam ve evimi öğrenicek diyerekten başka sokaklara daldım, it herif hala peşimde.. Oraya git buraya git kurtulamıyorum anasını satiyim.. En sonunda baktım olacak gibi değil bir arkadaşımı aradım, döndüm adamın karşısına dikildim, polisi aradığımı eğer siktirip gitmezse polisi çağıracağımı söyledim derken adam gitti ve rahat bir nefes alabildim.. Ama gerçekten gecenin bir vakti böyle bir tecrübe hiç hoş olmuyo kızlar benden söylemesi..

Gariplikler burada bitti sanmayın tabi ki, olayın içinde ben varım lütfen! Aradığım arkadaşım ne olduğunu sordu, ben de anlattım haliyle bi yandan da korkarak.. Kendimce konuyu kapattım ve evime gidip yattım..
Sabah kalktığımda garip şekilde insanların bana mesaj gönderdiğini gördüm.. Dalga geçenler, merakla soranlar falan derken olabilir dedim ağızdan ağıza yayılmıştır normal.. Bu gün devamlı gittiğimiz cafeye gittiğimde anladım olayın vehametini.. Cafe sahiplerini geçtim artık hadi onlar baya tanıdık artık da orda çalışan garsonlardan birinin de gelip bana ' ya kim bu Yavuz dün seni takip etmiş? ' demesiyle benim anlam veremeyen bön bakışlarımı ona göndermem çok da garip değildir heralde.. Öyle bir bakakaldım çocuğa ki çocuk da yanlış bişey mi sordum bakışını gönderdi bana, ben anladım..

Meğer ben o sevgili arkadaşımı arayıp olayı anlattıktan sonra saolsun o da cafedekileri, o da yetmemiş yanındaki yöresindeki esnafları, oradaki arkadaşları seferber etmiş 'kim bu Yavuz' diye. Resmen adamın robot resmini çizip 'ARANIYOR' afişleriyle asmadıkları kalmış sokakta.. Ah canım tamam çok güzel etmişsin de bu kadar da afişe etmeye gerek yoktu ki be annem.. Olayın iyi yönleri de var tabi ki.. Mesela adam artık oralara yaklaşamaz, hatta Yavuz ismindeki herkes zanlı şuanda dikkat yani! E bir de benim götüm de azcık kalktı tabi ister istemez, kıçı kırık Büşradan, takip edilen ve bu yüzden ortalığın velveleye verildiği bir hatun olduk haliyle lütfen yani.. Ah be Yavuz, peşimden geldin de noldu başın göğemi erdi bilmiyorum ama bak nelere sebep oldun sapık hayranım benim.. 
He bir de ağzımıza dolanmayı da başardın tabi:

' O değil de abi kim bu Yavuz ya! '

22 Temmuz 2011 Cuma

Bazı Günler, O Günlerden Değildir!

Bu gün çok garip bi gündü yaa. Neye göre garip, kime göre garip bilmiyorum ama bi enteresanlık vardı. Bir arkadaşımın beni dürtüp ' Büş neden devamlı dalıp gidiyosun? ' dediğinde farkettim, aslında nerdeysem orda değilim. Bildiğin beyin gücüyle uçuyorum da nereye gittiğim belli değil, öyle daldan dala. Yanımda insanlar muhabbet ediyo ama belki de ilk defa başıma geldiğinden garipsedim  bukadar, gerçekten ne konuştular diye sorsa birisi hiç bir fikrim yok. Bildiğin balataları falan yaktık heralde anlamadım gitti..
En fazla koptuğum kısımlar tabi ki de sigara içtiğim zamanlar. Başka yerlerde olduğuma yemin edebilirim okadar yani.. Ölüm tehlikesi falan da geçirmedim bugün ama hayatımın son iki senesi film şeridi gibi geçti gözümün önünden.. Sigaranın kısalığına falan küfrediyordum sonra, öyle birşeyler vardı, Allahım sana geliyorum..

Eve dönüş yolum daha eğlenceliydi bu ne ki.. Ama gerçekten insanın kafasının en çok çalıştığı yer tuvalettir hikayesi yalan inanmayın. Yoldayken aklıma gelenlerin, kafamdan geçenlerin çeyreği gelmiyo tuvaletteyken aklıma. Saat sınırı varsa tuvaletteyken, onu bilemiycem tabi..O değil de 1 saatlik yolculuğumuzda bir çift laf etmeyen bir yol arkadaşım vardı ki sorma gitsin. Acaba etmiş midir ki? Şuan bilemedim valla, Allahım bana neler oluyo?

Bildiğin sıkıldığımı anladım bugün. Ottan, boktan, börtü böcekten, ibnesinden şerefsizinden hepsinden sıkıldım.  Eğlence falan değil aradığım, olay da bu. Nedendir bilinmez insanlar eğlence istediğimi falan sanıyo, çok enteresan. Birileriyle takılalım, güzel zaman geçirelim, o gelsin bu gitsin falan.... Yok öyle bişey ya, bundan en çok nefret eden, bu konudaki en geri kafalı insanlardanım belki de nasıl bu kanıya varılıyo anlayabilmiş değilim. İnsanların kendi bokluğu diyerek çıkıyorum ancak bu işin de içinden, yapacak bir şey yok.. Nasıl bi psikolojiye girdim belli değil ya kızım sen kimsin, çık içimden!

Garip bir özleme dürtüsü geliştirdim sanırım bugün içimde, saçma sapan şeyleri bi özliyeceğim tuttu aa.. Çalınan kedimi özledim (çok eskidendi), alt kattaki kuzenimin kafasına elma atmayı özledim, babanemin çekirdek alalım diye para vermesini özledim ( bunu yaptığında bir hafta dalga geçmeyi de ihmal etmemiştik, nur içinde yatsın..) iki gün boyunca deliksiz uyumayı özledim, Kedi'mi özledim ( bildiğiniz kedilerden değil bu, o kendini bilir :) ) gece denize girmeyi özledim, yolu kaybetmeyi özledim, o saçma sapan işimi bile özledim var mı böyle bir şey? o da yetmiyosa 'neden böyle oldu?' demediğim zamanları özledim işte daha ne kadar saçmalabilirm? Ay annem okusa bunu 'kızım nazar nazar birinin gözü kalmış sende' derdi, duyar gibiyim şuan. Ah anacım vallaha bi bulsam itinayla oyucam aha da buraya yazıyorum...

Gelelim fasulyelerin faydalarına.. Çocukken abimle boğuşmalarımızdan aldığım darbelerin de payı olabilir aklımın benle oyun oynamasında tabi ama bence asıl nedeni başka darbelerden. Benim asıl sıkıntımı da çözdüm ben, derdim o bu şu değil.. 'Neden?' sorusuna yanıt bulamıyosam bir olayda ahanda sıçtım.. Beynimi yiyorum resmen bi bok var ya sanki!

O değil de ulan selo (lisedeki müdür yardımcım) bugün sana bile küfrettim ya sonra güldüm kendime.. Bok herif belki de bunlar da hep senin yüzünden kim bilir. Ama babam da sövdü hee, yalnız bırakmadı beni.. Üstüne bir de babama gönül koydum çocukken bi keresinde beni balık tutmaya götürmemişti diye, aman Allahım kısa bir zamanlık şok geçirmek gibi birşeydir bu umarım yoksa kendimin bu halini öldürürüm, yakındır.. Adam gönlümü almak için dondurma aldı bana okadar vahim yani...

Derken azönce bir silkelendim bi kendime geldim heralde hı?.Sıcaktan bu sıcaktan ben anladım.. Sevmiyorum sıcağı ya üşüyelim azcıkta kar falan yağsın kar topu oynayalım. Yağmur yağsın bok gibi ıslanalım donumuza kadar, sövelim sonra yağmura.. Çizme falan giyelim artık hoff.. Neyse şimdilik güneşe sövmekle yetinicem sanırım..  Bi bakayım... Aynada da güzel görünüyorum hani.. uykum da geldi, bugünki kirazımı da yedim. Ohhhh miss..  Eee daha ne duruyoruz uyuyalım ozaman...
Rüyamda gördüklerim? Onlar da bana kalsın..

ZzzzZZzzzZZZzzzzzZZZzzzzZZZzzzzzzzZZZZZzzzzzzzz............................

21 Temmuz 2011 Perşembe

Bknz: İkili İlişkiler Zor, Hakkaten Zor!!

Öncelikle birazdan okuyacağınız hiçbir şeyin, gerçek olay ve kişilerle bir alakası olmayıp, hepsi benim hayal ürünüm ve kuruntumdan ibarettir. Kendimce ilişkilerde olması gereken ve olmaması gereken şeyleri anlattım. 'Sen ne anlarsın ilişkiden, bilsen kendin uygulardın' derseniz de alınmam. Haklısınız, hepsini de kıçımdan uydurdum..

 Tartışma olacak bir kere. Yani iki insan gibi tartışabilecekler. İnsan gibi kısmına özellikle dikkat edilmesini istiyorum, öyle saçma sapan haddini aşmalar küfür kıyamet olursa boka sarar tabi. Ama arada erkek 'sen nasıl...' la başlayan cümleler kuracak, kadın ' senin ne haddine...'yle başlayan çemkirmelerle cevap verecek. Böyle bir hır gür falan derken hele bir de o sonundaki salak barışmaları da olmazsa olmaz tabi.. Tipik tuz biber falan filan işte..

Sonra kıskançlık olacak. Öyle o bana karışmasın ben de ona karışmayayım falan saçma sapan.. Erkek dediğin karışacak, kıskanacak ya böyle elini masaya vuracak hani ama bokunu çıkarmadan tabi..Sahiplenecek ama hakim de olmayacak. ( bunu söyledim ama nasıl bir şey ben de anlamadım ) Aman ya ben de neler diyorum erkeklerden bahsediyoruz dimi? Neyse bunu geçelim..


Erkek öyle sümsük romantik olmayacak ama el insaf yani arada bir bi çift güzel kelam da etsin yani.. Tamam kızlar nedendir bilinmez öküzleri hödükleri tercih ediyolar hep ama iki çift güzel söz de söyleseniz bi tarafınızdan eksilmez. Kız da azcık nazlı cilveli olsun anacım. Öyle odun karıya da hödük erkek müstehak tabi ki..Onlar da artık sürtünerek alev malev alır ya da yuvarlanarak giderler heralde ne bilim aman..

Çiftlerin ikisi de ya gezenti olacak ya da ikisi de pinekleme meraklısı kukuman olacaklar evde sabah akşam karşılıklı cikcikliycekler. Tabi ki de tercihim birincisi, o çifti salsan dünyayı bile gezer ki ideal çifttir o, candır.. Ama emin olun ikinci çiftte ne kadar ıykk diye baksak ta çok iyi anlaşıyorlar. Şahidim, tam 2 hafta evden çıkmayan bir çiftte gördüm ve nasıl mutlulardı şuan anlatamıyorum... Ama işte biri gezgin ördek diğeri mıymıy miskin olursa o iş yaş, sıkıntı büyük demektir.. Alarmlar çalmaya başlamışdır...

Aldatma da olmasın be.. Yalan dolan da olmasın. Erkek 'adam' olsun, kadın 'hatun' olsun, gül gibi yaşasınlar, yeri gelsin birbirlerini yesinler, yeri gelsin yesinler birbirlerini.. Uçkurunun iki dakikalık keyfi için yıkmasın lan işte sağı solu. Ufh şuan çok sinir oldum, ne boktan ilişkilerimiz var tiksindim.. Kızlar aman dikkat, erken teşhis her zaman hayat kurtarır..

Sakal olacak ama.. Sakal olmazsa olmaz. Sakal candır, sakal her şeydir.. Yemek salçasız, kadın kalçasız, erkek sakalsız falan diye devam eder böyle, acımaz.. Sevmiyorum ya sakalsız erkeği ne o öyle sinek kaydı falan, bir de benim kayasım geliyo amk.. E ozaman hatun da kalçalı oldumuydu ooohhh değmeyin keyiflerine.. ( 'öyle evde bacak bacak üstüne atarak otursun, viskime buz atsın, kulak memelerimi emsin, yapsın abi bunu yapsın...' değinmeden edemedim :) ) Şttt kapatın gözlerinizi!!

Hatun yemek yapmayı bilecek. Doyuracak erkeğinin karnını.. Erkek, yol, kalp, mide. İşte en az dört element kadar iyi bilinmesi gereken kilit dört kelime, ben anlatmıyım bunları da.. Bir kere de doyursanız karnını da yeter, 5 ay söyleyin işte idare eder o baya bir zaman sizi. İki taraf da mutludur, birbirini doyurmuştur, sorun yoktur, yola devam...

Bir de Allah rızası için 5 saat telefonda konuşmaya ne gerek var hı? Bir ayda 5000 sms i bitirmeye ne gerek var a dostlar.. Arkadaşlarınla otururken, pardon oturamazken devamlı onunla telefonda konuşmaya ya da çık çık çık msj yazmaya ne gerek var? Konuşun ben konuşmayın demiyorum ki, hobi olarak yine konuşmaya devam edin ama bu nedir böyle? Siz ayrılmasanız da ben ayırırım sizi merak etmeyin...

Son olarak kiraz yenecek, sevgililer birbirine kiraz yedirecek, erkek eve gelirken elinde en az bir kilo kirazla gelecek, Kiraz sevilecek... Yoksa bu ilişki yürümez kusura bakmayın..

Eveeeettt sonuç olarak en azından kadın doğum uzmanı olan erkek doktorlar kadar açıkladım işte ikili ilişkileri. Saçmalama potansiyelim bu akşam da yerinde olduğu için ne kadar memnunuz bilemem ama en azından neden bir ilişkim olmadığını ben de sizin gibi bir kere daha anladım. O zaman ımm.. Peki o zaman ben gideyim de bir film izliyim. Yok bu sefer romantik komedi falan değil, bildiğin kurgu polisiye izliyecem ve bundan sonra seri cinayetler üzerinde yoğunlaşıcam. Merak etmeyin benden kimseye zarar gelmez, mi ki...?!

Rrrrrramm pa pa pam rrrrrram pa pa pam!!!!!!!

Man Down!!!

19 Temmuz 2011 Salı

Herkes Bir Gün Hata Yaptığını Anlarmış..

Biz kızlar olarak hikayelerin hep aynı olduğunu sanarız çoğu zaman. Ya da 'erkekler hep aynı zaten' demişizdir hayatımızın her gününde en az bir kere.. E ben de sizlerdenim haliyle. Erkeklerin hepsi bok, öküz, odun, pislik, ibne vs. bilimum hakaretleri mütemadiyen sarfetmekteyim devamlı. Ama gel gör ki değişen ne var diye sorduğumuzda cevap da hep aynı ; HİÇ!

Kızlar aslında hikayeler aynı değil de bizim erkekler çok zeki olduklarını sanaraktan aynı numaraları yutturmaya mı çalışıyorlar herkese anlamadım. Ama ozaman bizde az salak değiliz ki her seferinde yiyoruz şaka maka.. Yav bazen cidden düşünüyorum neden bu kadar kandırılmaya aç dolanıyoruz ortalıkta?

Yok yok ben artık 'erkekler' ve 'kızlar' genellemesinden bıktım. Hepsi saçmalık! Bakıyorum etrafıma gerçekten mutlu çiftler var. Demekki erkeğin düzgünü, kadının akıllısı da mevcut etrafta. O zaman demekki ya salak olan benim ya da bana gelen erkeklerin hepsi birbirinden şerefsiz. A pardon 'Orospu çocuğu'..(anlayan anlar!)

Güzel bir aşk hikayesi nasıl başlar ki? Hiç ummadığın bir anda tanışırsın, farkında olmadan muhabbete dalmış bulursun kendini, konuşursun konuşursun soyutlanırsın bütün dünyadan. Sonra başbaşa kalmak için bahaneler ararsın, bulursunda.. Kısa zamanda her anını onunla geçirmek istiyo hale gelirsin kolayca. Sonra bir anda romantik anlar yaşarsın ne biliyim fıskiyenin altında falan öpüşürsün. Daha da fantazi yapar gece birlikte denize girersin, güneşin doğuşunu denizde beraber izlersin gibi güzel ama imkansız şeylerle mi başlar aşk? Ya da onun için bir şehirden başka şehire mi gitmen gerekir? Senin kulağına 'senin için her yere gelirim!' diye fısıldarsa sana aşık olmuş demek midir?!

O mutlu çiftlerin yaşadığı aşk hikayeleri böyle mi başlamıştır bilmiyoum aklıma gelen en romantik şeyler bunlardı. Aslında belkide sadece sade bir seni seviyorumdan ibaret mutlulukları kimbilir..

Bana belki hep yanlış erkek denk geldi, belki doğruydu da ben kaçırdım, belki o insan hala dışarlarda biryerlerde, belki hiç öyle biri yok ben yarın ölüp gidicem.. Hiç önemli değil ben yanlız da mutluyum dostlarım saolsun falan diye saçmalamiycam merak etmeyin.. Tabiki de kendimi çok yalnız hissettiğim, şuan bunu yazarkenki gibi, anlar da yaşamıyo değilim. Feminist ya da lezbiyem olmaya da karar vermedim hala çok şükür. (ama yakındır!)

Herkes ilişki konusunda üzülmüştür, bir dönem yalnız kalmıştır bu sıkıntı değil.. Sadece hergün kızıyorum kendime hala insanların söylediği her söze inandığım için. Evet işte bu yüzden tam bir salağım kabul ediyorum. Yüzbin defa 'bidaha güvenme bunlara salak' desem de kendime nasıl bir saçmalıktır kendi kendimi dinlemmemekte çok ısrarlı ve istikrarlıyım. Her seferinde bir adım daha fazla salaklık yapmak da neyse onda üstüme yok işte. 'Geçen seferde az üzdürdüm kendimi bu sefer biraz daha fazla üzmesi için elimden geleni yapiyim' diyorum. İç çatışmaların son noktasıyım biliyorum !

Velhasıl kelam saçma sapan işlerle uğraşmaktan saçımla başımla falan ilgilenememişim bu aralar ne ayıp! Şöyle bir duş aliyim saçımı başımı yapiyim hatta dışarı çıkıp bir hava aliyim. Yarın bir kuaföre gidip kendime çeki düzen vereyim. Üstüne bir de alışveriş ne kadar güzel gider di mi?

O zaman temennimiz çiftler hep elele olsun mutluluk cıvıldasın..

Orospu çocuklarının hepsi ölsün..

Fenerbahçe her sene şampiyon olsun..

Pembe rengim hiç solmasın..

Kiraz sadece yazın değil her mevsim olsun..

5 Temmuz 2011 Salı

Bir Ampul Yandı!

İşi gücü olmayan boş insanlardan olaraktan hergün dergi karıştırır gibi karıştırıyorum milletin bloglarını. Kim nerde ne yapmış, bugün ne giymiş, nereye gitmiş, son dedikodular, yani nerde boş iş var onları okuyarak geçiriyorum zamanı. 


Derken bugün yine blogları karıştırırken ilk defa 'abi neden ben de blog açmıyorum?' gibi bir soru sordum kendime ve bir ampul yandı tam kafamın üstünde. Evet bugüne kadar aklıma bile gelmemişdi. Bu salaklığımı da blogumdaki ilk yazımda itiraf etmeyi kendime bir borç bildim. 


Bu şeyi açalı tam olarak kaç saat oldu bilmiyorum çünkü kurcalamakdan kendimi kaybetmişim. Evet saçma sapan orasını burasını bişiler şeediyim derken böyle birşey çıktı ortaya. 


O zaman ne diyelim? bana hayırlı uğurlu olsun. 


Giden gitsin kalan sağlar bizim olsun. 


Gökten üç kiraz düşsün hepsi bana gelsin. 


Bol kirazlı günler hepinizin olsun..