29 Ekim 2011 Cumartesi

Deprem Sadece Van'ı mı Yıktı Sanıyorsunuz?

Benim 99 depremi ile yazdığım yazının üzerinden daha 1 buçuk ay geçti. Acılarımı, korkularımı,dualarımı paylaşmıştım sizlerle. ''Allah bir daha yaşatmasın'' demiştim içtenlikle. Evet henüz yaşamadık, ama yaşadılar! Hani 'biz' diye kabul etmediğimiz 'onlar' varya, 'onlar' yaşadılar depremin en acı şeklini.. 17 Ağustosta 'biz' yaşadık, 21 Ekimdeyse 'onlar'.. Çok utanç verici, bu ayrılık depremden daha acı inanın!

Deprem haberini ilk aldığımda aklıma Gölcük depreminin görüntüleri geldi hemen. Van'da bir tanıdığımız var mı diye çırpınmaya başladım, hayatımda hiç görmediğim bir şehir olsa da.. Okuldan bir arkadaşım vardı Ercişli, ne kadar yakın olmasak da korktum ailesine bir şey olmuştur belki diye. Çünkü ben onu bir Kürt olarak değil, sadece bir evladın anası olarak gördüm bu felakette. Hangi evlat kahrolmaz ki anasının ölümüne, hangi 'insan' mutlu olabilirki bir evladın anasını kaybetmesine.. 'Annemler iyiler ama Erciş çökmüş Büşra' dedi, 'Allah kimseye anne acısı, evlat acısı yaşatmasın' dedim kapattım.
Sonra daha acı bir haber geldi, eniştemin üvey ama sürekli irtibatta olduğu 3 kardeşi enkaz altında kalmış.. O üç çocuğun anası enkaz başında 3 evladının bir umut sağ çıkmasını bekliyormuş. Acının büyüklüğünü tahmin edemezsiniz, ben de edemem. Ama ben o anaları 99 depreminde gördüm, ben o çocukları gördüm, bunu tarif etmek için acı kelimesinin ne denli az geldiğini biliyorum en azından! 

Babamla eniştem o gece Van'a gittiler. Biz sonra sonra haberlerden anladık depremin ne denli büyük olduğunu. Erciş gerçekten yıkılmış, Van yıkılmış.. 99 depreminin görüntüleri gözümde canlandıkca ben de yıkıldım bir kere daha. ''Allah'ım Gölcüklüler yaşadığı acıyı onlara yaşatma'' derken depremden daha fazla yıkıcı biz şeyle yüzyüze geldim. Hayatımda yaşadığım en büyük yıkım da bu oldu!

Ben oradaki depremde ölen anaları umursamayanları gördüm, ben oradaki bebeklerin ölümüne üzülmek yerine geyik yapanları gördüm, ben haberlerde 'Van'da deprem!' derken eğlence programlarını izleyenleri gördüm, ben onlar ölürken mutlu olan 'insan'lar gördüm, ben ''en iyi kürt ölü kürttür'' diyen vicdansızları gördüm, ben bir insanın acısına mutlu olabilen Türk'ler gördüm, ben hayatımda ilk defa yardıma muhtaç insanlara yardım ettiğim için bana hakaret edenleri gördüm!!
Her şeyden önce onların İNSAN olduğunu anlatamadım kimseye. Çırpındım, yalvardım, yardım edin dedim olmadı, yardım etmiyorsanız da bari dua edin dedim olmadı, tamam dua da etmeyin bari acılarına saygı gösterin dedim, o bile umursanmadı. Neden ölmeyi haketti onlar? Gölcük depreminde ölenlere üzülürken onların ölümüne sevineceğiniz ne yaptılar? Askerlerimizi mi şehit ettiler? Askerlerimizi şehit eden şerefsizlerin dağdaki pkk olduğunu bilemiyecek kadar kafasız olamaz bizim milletimiz! Daha doğrusu eskiden böyle düşünürdüm.. Ama o halkın %96 sı bdp ye oy verdi, bu yüzden ölsünler dimi? Ne kadar kolay havadan konuşmak, ne kadar kolay insanlara etiketi yapıştırıp 'ölsün' demek! Anne olan herkesin de söyleyeceği gibi, benim de çocuğumu öldürmekle tehtit ederlerse ben de oy verirdim! Onların ölümünü isteyen sen!! Senin anneni de seni öldürmekle tehdit etselerdi inan o da oy verirdi!!

Biz düşünce özgürlüğü yaşarken, ne düşüneceğine bile karar verilmesinin ne demek olduğunu bilemeyiz! Biz yatağımızda her gece rahat uyurken, acaba hangi gece evi basıp bizi öldürücekler korkusunu bilemeyiz! Biz özgürce istediğimize oy verirken, birine oy vermezsem evladımı öldürürler korkusunu bilemeyiz! Biz günümüzü müzik dinleyerek geçirirken, mermi sesleriyle büyümenin ne demek olduğunu bilmeyiz! Biz depremi 'beşik sallar gibi' diye anlatırken, 'jetler aşşağıdan uçerken salladığı gibi'' diye anlatanları anlayamayız!!

O halk pkk değil, o halk Kürt halkı, Türklerin kardeşi.. Depremde gitsinler pkkdan yardım istesinler diyenlere; sen bu gün Kürt kardeşine sahip çıkmazsan, kim sahip çıkarsa ona dost olur unutma! Oysa bizim yapmamız gereken birlik olmak, beraber tek güç olmak! Oradaki masum bebeklerin, acılı annelerin haline üzülmüyorsan, gözümde pkkdan farkın yok bilesin! En az onlar kadar bölücüsün, onlar kadar acımasızsın, onlar kadar 'sadece ben' diyorsun, yazık!
Yalvaran gözlerle bakan Yunus'sa ölümüne sevindiğin, 14 günlük hayatının 2 gününü enkaz altında geçiren Azra bebekse yardım etmediğin, oğlunu kurtarmak için kendini siper eden ve ölen anaysa umursamadığın, asıl sen bizden değilsin!! İnan onlar senden daha kardeş benim için! 

Orada olan her insanın söylediği gibi, onları depremden daha çok kırmış, yıkmış bizim onları ötekileştirmemiz. O savunduğklarınızı dile getiren iki kadının sözleri yaralamış asıl onları. Acılarına acı katabilmeyi başarmışsınız ne mutlu size!! 
Ama bir halk düşünün; dağdan pkk vurmuş, dıştan deprem vurmuş, ama asıl taa yüreklerinden aynı topraklar üzerinde yaşadıkları kardeşleri olması gereken 'insan'lar vurmuş!!! Ama haklısınız, bütün bunları hakettiler çünkü büyük suçlu onlar. O bebekler, o çocuklar, ne hakla Türk değil de Kürt doğarlar!!

21 Ekim 2011 Cuma

Her Şey Olsa da Yetmiyor Ef...

O kadar özledim ki, o kadar işte anlatamıyorum be Ef.. Çok gün oldu görüşmeyeli, çok zaman oldu sen bana gülmeyeli, birbirimize 'sen üveysin işte üvey kardeşsin yaa'' diye atışmayalı çok zaman oldu kardeşim. Çok özledim seni anlatamam..
Saçma sapan ilişkimizi özledim, telefon edip 'Büş gel iyi değilim' demeni bile özledim. Ben saçımı açtığımda bana çemkirmeni özledim. 'Oha Büş o kadar saç mı olur?' demeni özledim. Kapıyı açtığımda karşımda seni görünce 'ben geeeldiiiimmm' demeni özledim. Annemleri evden postalayıp seni eve atmayı özledim. Amaçsızca geçirdiğimiz saatleri özledim. Seni özledim Ef, çok özledim..
5 saat boyunca 'Büüşş' demeni hatta kolumu dürtmeni bile özledim. Telefonumu suratına dayayıp salak poz vermeni özledim. Her görüştüğümüz günü anlatan çektiğimiz saçma sapan videoları özledim. Gelecek planlarımızı özledim. ''Bak kimle evlenirsen evlen karşı dairemde oturucaksın, ben Berkanla kavga edince gece sana gelicem'' demeni özledim. Hasta olduğunda suratına mendil koymanı özledim. Beni güldürmek için en saçma anda '9.15 vapuru'nu yada 'nikah masası'nı sözylemeni özledim. Ya ben kardeşimi çok özledim..


Senle yaptığımız ama benim yapamadığım yemekleri özledim. Ben her nerde olursam oluyim bi yemek yapmaya çalıştığımda arayıp sana sormayı özledim. Her ne olursa olsun o gülen yüzünü çok özledim be Ef.. çok özledim.. Bütün bunları okuyacak olsan ''offff saçmalama Büüşşş'' demeni özledim.. Ben koluna bin tane hortum taktıklarında seni izlemeyi bile özledim Ef çünkü seni çok özledim..
Hayallerimizi özledim, uydurma hikayelerimizi özledim, geyiklerimizi özledim, kedilerimizi özledim, resimlerimizi özledim, rüyalarımızı özledim, gülüşünü özledim, konuşmanı özledim, kokunu özledim, seni özledim Ef seni çok özledim..

Böyle tek başıma sana ağlamaktansa kardeşimmm, seninle birlikte ağlamayı çok özledim...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Kim Demiş Kiraz'ın En İyi Dönemi ''Yaz''dır diye?

Her zaman deriz ya hani; felaketler geldi mi üçer beşer gelir. Böyle yağar üstüne resmen, her işin ters gider, bok gibi geçer zaman, bunalırsın falan filan.. Bunların hepsi gerçek tabi ki, aman Allah kimseyi de düşürmesin.. Ama emin olduğum bir şey var artık, güzel bir şeyler olduğunda da arka arkaya geliyor, yağmur gibi yağıyor mübarek..

Bildiğiniz gibi son zamanlarda çok yazı yazamadım, bazı sıkıntılarım vardı. Sıkıntı da demeyelim aslında, bana ilham verecek farklılıklar yaşamadım dersem daha doğru olur sanırım. Beni tanıyanlar bilir diye bir laf vardır hani, heh aynen öyle işte. Onlar bilirler ki ben ya çok mutluyken yazabilirim ya da gerçekten mutsuzsam. Demek ki son zamanlarda gayet normal insanlar gibi bi zaman geçirmişim, o yüzdendir ki biraz aksattım buraları.

Bu gün neden buradayım derseniz, hayatımda çok değişik şeyler oluyor son 2 haftadır, ben bile hızına yetişemiyorum inanın. Son bir buçuk aydır kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadım, gerçekten yemin bile edebilirim. Evimde, edebimle yaşadım gittim, kendi hayatıma baktım sadece, derken beklenmedik iş teklifleri gelmeye başladı. Hemen fesatlık yapmaya meilliliğinize izin vermeden işi de açıkliyim bence, yoksa konu farklı mecralara kayabilir..

İlk önce hayalini bile kuramayacağım büyüklükte bir şirketin hukuk departmanına girebilme gibi bir fırsat çıktı karşıma ki Kedi'mdir bu olayın öncüsü. Şok geçirmekle birlikte kendimi işe hazırladım derken daha da ilginç teklifler gelmeye başladı. Bu güne kadar normal insanlar gibi ben de bir işe girebilmek için iş arardım harıl harıl CV'ler bilmemneler tabi ki ama evde oturup iş falan dert etmeyince heralde kendileri geliyor bunların, anlamadım.

Sonra hiç kimseyi şaşırtmayarak işlerin içinden en ilgincini seçerek dergi editörlüğü yapmaya karar verdim. Evet evet herkesin ilk tepkisi ''Nasıl yapacaksın?'' oldu, bende biliyorum hiç bir fikrimin olmadığı bir alan. Ama dedim ya bu yüzden zaten kimse de şaşırmadı ya! Bu güne kadar yaptığım hangi işte daha önce tecrübem vardı ki? İşlerin üzerine bodozlama dalma konusunda üzerime yok eminim. Bu benim için o kadar büyük bir fırsat ki en azından başarmak için deneyebileceğimi düşünerek bu işe de burnumu sokmaya karar verdim..

Ben hayatımda böyle büyük kararlar verirken hayatta boş durmadı tabi, karşıma güzel süprizler çıkarmaya devam etti. Bu gün gerçekten güzel bir gündü, bazı şeylerin artık gerçekten değiştiğine inanıyorum. Bu güne kadar üzerimde hep bir lanet olduğuna inandım, işlerim hep ters gitti. Ama şimdi umuyorum ki her şeyin kefaretini ödedim ve benim için de artık güzel bir hayat beni bekliyor..

Şimdi izninizle, karşıma bu kadar güzel şeyler çıkaran hayata karşılığını vermek adına; dergi için sabaha kadar bitirmem gereken bir yazım var. Yeteri kadar oyalandım sanırım. Hepinize kucak dolusu sevgiler..
En soğuk havada bile Kiraz'ınız hep buralarda olacak...

26 Eylül 2011 Pazartesi

Kiraz Kadın Yine Aramızda..

Bloguma yazmaya ara verdiğim süreler içerisinde biliyorum ki beni çok özlediniz. Üzülmeyin geri geldim.. Bu söylediklerime 'götü kalkmış bunun, ne özleyecem seni yeaağğ'' diye tepki verenler olucak tabi ama sevgili kaprisli okurum, seni sallamıyorum. Hem okuyo olman da beni haklı çıkarmaz mı? ;)

Neyse hayal kurarak başladığımız yazımızın devamında dünyayı kurtarma planlarından, siyasette ya da benzer ciddi konulardan bahsetmek olmaz tabi. En az benim kadar biliyosunuz ki çok da ilgilenmiyorum dünyayı kurtarmakla. O işi süper kahramanlara bıraktım ben! Bu internete giremediğim süre içerisinde düşüneceğiniz üzere başıma gelenler pişmiş tavuğun başına da gelmiş midir bilemem ama bana yetti sanırım. Hayatıma yeni girmiş olanlarla artık çıkmış olanların sayısı eşit mi onu bile bilmiyorum, ipin ucunu tamamen kaçırdım.. Keçileri de kaçırdım mı? Hiç sanmıyorum..

Sanırım 'dilimde tüy bitti' olayının son noktasını dahi aştım, başka boyutlarda şeyler bitmeye başladı dilimde ama yinede anlatamadım malum. Okulu 4 senede bitirebilecek kadar zeki olmasam da aynı hatayı iki kez tekrarlayacak kadar da aptal değilim çok şükür. Bir ismin önüne 'eski' sıfatı bir kere yerleştimi, o isimden artık bir bok olmaz. Evet bazı insanlar var ki elindekilerle yetimesini bilir, yenilikleri sevmez, düzenini bozmaz falan filan.. Bak anatırken bile sıkıldım.. Ben onlardan olmayanlardanım demek ki. Son kez de burada açıklığa kavuşturaym dedim. Bir şey bitti mi bitmiştir. 'Tekrar' 'Bir kez daha' 'Bir şans daha' gibi kelimeler ne anlama geliyor bilmiyorum, anlatmanızı da istemiyorum. Üstüne alınması gerekenlerin alınmış olduğunu umarak geçiyorum..

Amaaann bu akşam evdeyim ve canım sıkıldı. Son zamanlarda yeni takıntılar edindim ve ne olduğunu söylemiycem. Imm belki de söylerim ama söyletmesini bilene.. Bu yeni şeyler sayesinde günler benim için kısaldı diyebilirim. Zaman göreceli kavram diyen adamın alnından öpebilirim yeminle. Bu arada alışverişe çıkmak istiyorum, eni sezonda çok güzel şeyler var, rüyalarıma bile giriyolar ofhh.. Ciddi bir alışverişe çıkmazsam bunalıma girebilirim dersem beni sadece kadınlar anlar biliyorum, o yüzden gençler hiç boşuna kafa yormayın, kıyamam..

Biliyorum herkes tatilin bitmesine çok üzülüyor, deniz, kum, güneş, kızlar falan.. Ama daha fazla üzücü olan bir şey var, kiraz mevsimi bitti artık.. Çok bedbahtsınız biliyorum, ama metin olun. Ben burdayım, en pahabiçilemez Kiraz olarak her mevsim sizinle buradayım..

;)

25 Ağustos 2011 Perşembe

Kıymetlimin Doğum Günü Şerefine...

Bu gün günlerden 26 Ağustos 2011, saat 00.01 suları. 26 sene öncesine gidersek, yani benim daha gökte yıldız yada ağaçta portakal olduğum zamanlarda, bu tarihte doğan bir insan vardı ki aman Yarabbim. Tam o doğarken ben de gökte yıldız olarak kaydım aslında, ona göz kırptım ama o beni göremeyecek kadar ağlıyordu malesef..
Cıyaklayarak dünyaya gelen ablamı ben de 4 sene arayla takip etmiştim, benden önce gelen abimi de takip ederek tabi ki.. Anlaşılacağı üzere, aramızda bu kadar az yaş farkıyla büyüdük,  annemin sabrının sınırlarını zorladık hatta aştık, yerle bir ettik. Kadını bizi doğurduğuna piman ettik yaramazlığımızla itiraf diyorum..
Ablam en büyüğümüz olduğundan hep ele başı ilan edilirdi ki canım en çok azarı da o yerdi hep. Kavgalarda abartmıyorum kafa göz yarılırdı, viyaklamalar, ciyaklamalar, anneye şikayetler falan neler neler...
Derken büyüdük tabi.. Ablam evlenip evden giden kişi olarakta yine ilk oldu ailemizde. Ne yalan söyliyim gelinlikle evden çıkana kadar 'ohhh bee oda bana kalıcak' diye çocukca düşüncelerim vardı. Ama sonra elin adamı evimize geldi ve aslında canımdan çok sevdiğim ablamı beyazlar giyinmiş şekilde bizden aldı ve götürdü...
Eminim kimse benden çok ağlamamıştır ablamın gidişine. Bana kalacak diye sevindiğim odada uyuyamadım bir hafta ablamın yokluğunu kabullenemediğimden. Ben onsuz yapamazdım ki, onu geri istiyordum..
Tabi ki ablam hiç geri gelmedi, onun artık yeni evi ve bir ailsi vardı. ee o zaman o glemiyosa ben giderdim di mi? Uzun zaman ablamlarda kaldım ve yine birlikte olmaya devam edebildik.. Birbirimizin en yakın arkadaşı olduk, en iyi dostu, kardeşten öte kardeşi olduk birbirimizin.. Ben ona abla demedim o bana Büşra demedi, aşkım dedik birbirimize sadece.. Çünkü o kadar severdik birbirimizi...
Derken bir gün geldi, ben yine hayatım boyunca yaptığım gibi bir hata yaptım. Götün teki olduğumu her gün kendime söyleyeceğim bir götlük yaptım ablama. Oysa bilmezmiydim onun bni ne kadar sevdiğini.. Bir daha hangi yüzle söylyebilirdim ki aslında onu hala ne kadar sevdiğimi..
Beni her zaman koruyan, kollayan, yanımda olan, herşeyden öte beni gerçekten seven insanın bana karşı olan bütün iyi niyetini yerlebir ettim, biliyorum. Ben bu kadar pislik bir insanım ki onu gerçekten ama gerçekten, hiç haketmediği halde kırdım, hem de çok kırdım. Sırf bu yüzden de Allah bni kahretsin ki hala çok pişmanım...

Ablacım, canımdan canım, aşkım! Senden ne kadar özür dilesem de, şuan hala birlikte olsakta, bana yüz çevirmeyrek beni affettiğini söyleyrek bana bir kere daha büyüklüğünü göstermiş olsanda, yaptığım yanlışı kapatacak özrü dildiğimi yada dileyebileceğimi sanmıyorum. Sana hala çok büyük bir özür borçluyum ve bu borcu hayatım boyunca sırtımda taşıyacağımı biliyorum. Bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmiycak demiştin biliyorum, bir daha bana güvenemiyeceğini de söyledin ve haklıydın biliyorum. Sadece pişmanlığımı, yaptığım eşşekliğin büyüklüğünü anladığımı biraz daha olsun sana anlatabilmek için, bu sefer tanıdığım herkesin önünde, senden bir kez daha özür diliyorum. Sana çok büyük haksızlık ettim bunu artık çok iyi biliyorum. Biz birbirimize çok benziyoruz bunu sen de biliyorsun ve bazı şeyler bizim için hiç değişmiycek, tek fark eskiden herşyi birlikte yaşayabilirkn şimdi ayrı kalmış olmamız..Ve bunun tek sorumlusu da benim çok iyi biliyorum..
Sadece bil ki seni çok özlüyorum..
İyi ki doğdum bitanem, iyi ki varsın ablacım, iyi ki hep vardın aşkım...
Seni çok seviyorum ve seni çok seviyorum...
Doğum günün kutlu olsun..
Büş'ün...

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Her Şey Can Sıkıntısından...

Hadi bakalım, bu gün de hepinizin sormak istediği soruyu ben soruyorum. Ben kim oluyorum da ota boka herşeye laf atıyorum, yorum yapıyorum? Kimim ben? Aklınızdan geçen bu soruyu bildiniz mi? Anlatiyim.
Babamın isminin Zeki olmasından başlarsak zekamla ilgili yorum yapmama gerek kalmadan devam edebilirim. Bu cümleden de anlayacağınız gibi güzel olduğum kadar da ukalayım. Akıl alamayacak kadar saçmalarım, tutmazsa kendi ağzıma sıçarım, o da tutmazsa azına sıçacak birini bulurum.
Her bokla dalga geçerim, ağlanacak halime güler ondan sonra ağlarım. Az düşünür, çabuk karar verir, çok pişman olurum. Tribi sevmem, trip yapandan nefret ederim ama elmaya bayılırım.
Gitmeyene git derim, aklımı gelmeyende bırakırım. Gerizekalı kelimesini sevgi sözcüğü olarak kullanırım. Hayvanları çok severim, erkeklerle iyi anlaşırım.
Sütten çıkmış ak kaşık değilim çünkü sütten çıkan kaşığın ak olmadığına inanırım. Bazen zevk sahibiyken bazen tam bir zevksiz olabilirim. Bir gün beğendiğim birini/bir şeyi yarın çok çirkin bulabilirim. İkilemde yaşarım, yaşatırım.
Vazgeçilmez değilim, kimseyi vazgeçilmez görmem. Öküzgilleri severim. Ben elmayı sevdim diye elmanın beni sevmesini beklemem. Çapkınlıktan hoşlanmam ama çikolataya taparım.
Mayonezin yanında ketçap istemem, patatesi en çok sade severim. Gecelerin eylenmek için, gündüzlerinse uyumak için olduğuna, insanların kafasının karıştığından her şeyin ters olduğuna inanırım.
Çalışmayı sevmem, ucunda alışveriş varsa ölüme bile giderim. Köpek severim, kedi beslerim, kuşlara yem atmam öpücük gönderirim, 62den tavşan yaparım, sadece böcekten korkarım. Amuda kalkarak bile sinek öldürebilirim.
Çok yemek yemem, kanat ızgara varsa enginlere sığmam taşarım. Yürümeyi sevmem ama yürüyüş yaparım. Canım sıkıldımı boş konuşmakta uzmanım.
Seveni ararım, bulamadımmı anasını satarım. Uzun ilişki yaşayamamamın sebebini boş zamanlarımda düşünürüm, hiç bulamadığımdan boş veririm. Geyiği severim, zevzeklikten hoşlanmam. Yaz kış şeftali aşeririm, çiğköftesiz yaşayamam.
Hiç bir zaman 'sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diyememenin acısını yaşarım, safça sırıtıp 'merhaba' derim. Eylenmeyi severim, devamlı gülerim, somurtan insanları anlayamam.
Kızları severim, erkeklerden hoşlanırım, insanlardan nefret ederim. Akıl almayacak kadar unutkanım. Bir ev dolusu ayakkabım olsa doymam. Durduk yere gelmişe geçmişe söverim.
Pembeyi de siyahı da severim. İnsanlara inanırım, kazık yemekte üstüme tanımam. Çok güzel patatesli yumurta yaparım. Kitap okumayı sevsem de hukuk kitaplarından hazetmem.
Çoğunlukla yargılamam, yargılanırım. Çok konuşurum, çok konuşulmasını sevmem. Severim, öperim, söverim,
giderim, şaşarım, dönerim, söverim, gülerim, cayarım, unuturum, söverim, sil baştan tekrarlarım sonra yine söverim.
Sonuç olarak kendi dünyamda kendi hayatımı yaşarım, kendimce mutlu olurum.
Kısaca en az herkes kadar değerliyim, yani çok değerli bir gereksizim.
Ben Kiraz Kadınım.
Bütün bunların bana verdiği yetkiye dayanarak da her boka konuşur, yorum yaparım.
Bu konuya da açıklık getirdiysek artık uyuyabilirim.
Nokta.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

17 Ağustos 1999.. Unutamadıklarım Anısına Bu Da Benden Olsun..

Belki de daha el kadar, annemin kucağında viyakladığım günlerden beri, haftasonu yada resmi tatillerde bir gün için bile olsa, devamlı gidip gelmişizdir Gölcük-Kadıköy arasında.. Annanem, 3 dayım, 2 teyzem, yığınla kuzenim  ve benim bile hala çözemediğim annemin diğer akrabalarından oluşan ufak çaplı bir sülalemiz mevcut orada. Yoldaki pişmaniyeleri saya saya o kadar çok gitmişizdir ki o yoldan, her kilometresini ezberlemişimdir, abartmıyorum! Kaç yaşında olursak olalım o kadar seviyorduk ki anne memleketini, giderken güle eğlene gider, dönüş yolunu annemlere işkence haline getirirdik. Dönmemek için saklanmalar, arabanın anahtarını kaybetmiş numaraları, 'nolur ben burda kalayım' diye yalvarmalar vs.. Ama hayatımda tek bir sefer vardı ki, o yol bize işkence olmuştu, ağlayarak gittik, yolun sonunda bizi nelerin beklediğini tam olarak bilemeyerek..

Hepimiz biliyoruz 17 Ağustos 1999 tarihini. Hepimiz biliyoruz fakat herkes için aynı anlama gelmez bu tarih. Kimisi için yalnızca felakete neden olan bir deprem olsa da kimileri için gerçekten felaketin kendisiydi bu tarih. Bazı insanlar için sahip olduğu her şeyi kaybetmek demekti bu tarih! Bazılarımız da Gölcükte olmasa da deprem nedir öğrendi bu tarihte. İstanbulda dahi herkes sokaklara döküldü tam da gece saat 3de, Gölcükte ise herkes sokağa dökülecek kadar şanslı olamadı ne yazık ki..
Ben depremi yaşamadım, nasıl bir acı, nasıl bir korkuydu bilmiyorum. O depremde sallanmamış olsam da kalıntılarıyla çok uzun süre sarsıldım. Ben o depremde burada olmasam da enkazlarını üzerimden çok uzun süre kaldıramadım..
17 Ağustos 1999. Ailece yurt dışındaydık, tatil yapıyorduk, tanıdığımız bütün insanlar sallanırken haberimiz yoktu hiç bir şeyden. 18 Ağustos 1999 sabahı çok erken saatte biz daha uyurken babamın telefonu çalmış. Arayan amcamdı. (annem hala amcama sırf bu yaptığından dolayı dua ve teşekkür eder.) Gece Gölcükte deprem olduğunu, yıkımlar olduğunu, ama sabah çok erkenden dayımları aradığını, hepsinin çok iyi olduğunu, annemin merak etmemesini söyleyip şok olmamıza sebep olurken, başka yerden öğrenip annemin delirmesine engel olmuştu saolsun. Ama ne olursa olsun annemin çaresizce haber alma isteğini geçirememişti haliyle.
Tahmin edeceğiniz gibi apar topar geri döndük ve doğruca Gölcüğe doğru yola çıktık. Bu kez İzmit sınırına girdiğimizi ve Gölcüğe yaklaştığımızı pişmaniye satan yerlerden değil yıkık binalardan, sokaklardaki insanlardan anladık. Bu kez gülücüklerle değil gözyaşlarıyla ama yine aceleyle devam ediyorduk yolumuza. Yolun sonuna vardığımızda gerçekten bizi nelerin beklediğini bilmiyormuşuz ki bin defa dilerdim o yaşımda o manzaraları görmemeyi.
Ben depremi yaşamadım, ama çocukluğumdan beridir birlikte oynadığım arkadaşlarımın evlerini yıkık gördüm. Çok sevdiğim ablalarımın öldüğünü gördüm. Ben ölülerin enkaz altından çıkarıldığını gördüm. Ben dayımın, enkaz altından ölü çıkardığı ellerini gördüm. Ben ağlayan insanları gördüm. Ben ailesinden hiç kimse kalmamış çocukları gördüm. Ben çocuklarını kaybetmiş ağlayan anneleri gördüm. Ben, bir gece öncesine kadar mutlu olmak için herşeye sahip olan insanların artık hiç bir şeyleri olmadığını gördüm. Ben bir taşın üstünde oturmuş ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeyen çaresiz insanları gördüm. Ben yıkımı gördüm!
Çok uzun zaman annanem ve dayılarımın hepsi büyük bahçemizde yaptıkları ahşaptan evlerde kaldılar, kendi evlerine çıkamadılar korkudan. Bizde her gittiğimizde orada kaldık onlarla, artık aramızda olmayanların eksiliğini anarak.. Çok şükür yakın akrabalarımızdan kimseye bir şey olmamıştı ama ben daha 10 yaşında gördüğüm yıkımın etkisinden uzun seneler kurtulamadım. Oradaki kimse kayıplarını uzun süre unutamadı, boşlukların yeri uzun zaman dolmadı..

Bu gün 17 Ağustos 2011. Ben artık 22 yaşındayım. O zaman çocuktum ama bu gün bile bir daha o manzarayla karşılaşmamak için dua ediyorum. Allah bu acıyı hiç kimseye yaşatmasın diye dua ediyorum. Ben bu gün bile, aslında hiç yaşamadığım o depremden korkuyorum. Binalarımızın dayanamayacağı bir deprem daha olmasından korkuyorum. O depremde kaybettiğimiz bütün sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı, tanımadıklarımızı en içten dileklerimle anıyorum ve bu yazımı da, kendimce bir şeyler yapmış olmak adına onlara adıyorum..